OCCAR’ın Çıkış Yolu

Sistematik olduğu kadar bürokratik olarak da tıkanan “Avrupa Güvenliğinin” çıkış yolu Türkiye ile yeniden partner olmaktır.

Müşterek Silahlanma İş birliği Teşkilatı (OCCAR); Belçika, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya ve Birleşik Krallık hükümetlerinin ortak bildirisiyle 1996 yılından beri AB içinde savunma projelerindeki öncü mekanizma oldu. Günümüz itibariyle yaklaşık 4 Milyar € tutarında toplam operasyonel bütçeye sahip; A400M Taktik Nakliye Uçağı, BOXER Çok Amaçlı Zırhlı Araç, ESSOR (Avrupa Güvenli Yazılım Tanımlı Radyo), FREMM Çok Maksatlı Firkateyn ve TIGER helikopteri başta olmak üzere 13 önemli savunma programını yürütmektedir.

 

OCCAR’ın Amacı

Avrupa savunma teknolojik ve endüstriyel temelinde rekabeti güçlendirebilmek amacıyla faaliyet gösteren OCCAR, üye ülkeleri iş birliği çerçevesinde programdan programa yönetim yaklaşımdan ziyade çok yıla yayılmış çok programlı bir yaklaşımı benimsemekte. Her bir program için yıllık ilerleme raporları ile şeffaflığı temin eden OCCAR, üyeleri arasında belirli alanlarda özgün endüstriyel ve teknolojik tamamlayıcılık konusunda yaratıcılığı geliştirerek kısa ve orta vadede ve tüm şartlarda yine üye ülkelerin silahlı kuvvetlerine desteği garantilemeyi kuruluş amaçlarının 5. Maddesinde açıkça belirtmiştir.

Kuruluş gayesinin yanında, OCCAR’ın fonksiyonu; üyeleri tarafından verilen yetkiyle yürüttüğü silahlanma programlarının koordinasyon, kontrol ve uygulamasını gerçekleştirmek, geleceğe yönelik müşterek aktiviteleri teşvik etmek ve proje yönetimi etkinliğini geliştirmektir.


Kalite ve Verimliliğin Arttırılması


OCCAR Sözleşmesi, Üye Devletlerin silahlanma iş birliğinin verimliliğini artırmak ve maliyetlerini azaltmak ve Avrupa Savunma Teknolojik ve Endüstriyel Üssünü güçlendirmek için siyasi kararlılığını ortaya koymaktadır. Deneyimler, savunma sanayi projelerinde katı iş paylaşımı üzerinde durulmasının, rekabet ve iş birliğinin tüm faydalarından yararlanma potansiyelini azalttığını göstermiştir. Katı proje yönetiminden vazgeçmiş ve bunun yerine daha esnek bir çoklu program sistemi oturtmuştur.

OCCAR Kalite Politikası (KP), aşağıdakilere odaklanan aşağıdaki yönetim ilkeleri ve davranışları tarafından güçlü bir şekilde yönlendirilir:

  • Müşterilerimizin ihtiyaç ve beklentilerini sözleşme, mevzuat ve yasal gereklilikler ile dengede belirleyip karşılamak için;
  • Kararlarımızı, süreçlerimizin ve çıktılarımızın ölçümünden elde edilen verilerin, gerçeklerin ve rakamların sistematik analizine dayandırarak liderlik;
  • Çalışanlarımızı karar alma süreçlerine dahil ederek, bilgi ve deneyimlerini kullanarak;
  • Süreçler ve performans;
  • Kalite Yönetim Sistemi (KYS) uygulayarak ve sürekli geliştirerek mükemmellik.

OCCAR, Üye ve Üye olmayan Devletlerin yararına benzersiz yeteneklerini korumak için bağımsız bir kuruluş olarak kalmayı taahhüt etmiştir. Kalıcı Yapılandırılmış İş birliği (PESCO), bir AB Konseyi Ortak Kararı ile onaylandı ve 25 Üye Devlet tarafından imzalandı. Devletler, OCCAR'ı tercih edilen yönetim kuruluşu olarak gördüklerini belirtmişlerdi. OCCAR, tamamlayıcı rollere sahip diğer uluslararası kuruluşlarla ilgili özel konumunu sürdürerek genişliyor. Böylece sinerji ve iş birliği arayışında olacak her projede tekrarlardan kaçınıyor.

 

Yeni Dünya Düzeni

Öte yandan, OCCAR yönetiminin tüm KYS yaklaşımları ve süreç iyileştirmelerine rağmen AB yapılanmasının geçmişten gelen hantal bürokrasisine takıldığını görüyoruz. Çağdaş Batı’lı devletlerin “Silahlanma” adı altındaki projelere bütçe ayırmaması, teknolojik liderliğin Batı’dan Doğu’ya kayması ve sonrasında gelen Pandemi ile de Avrupa’da Savunma Sanayi projeleri kesintilere uğramıştı. Geçtiğimiz aylarda başlayan ve halen devam eden Rusya – Ukrayna savaşında da NATO ile birlikte hareket edemeyen AB ülkeleri, müttefiklerini korumada yetersiz kaldılar.

Burada altı çizilmesi gereken konu; konvansiyonel harbin artık bırakıldığı günümüzde, oyun değiştiren teknolojileri öne süren ülkelerin başarılı olduğunu görüyoruz. Geleneksel harp doktrinini tümden ortadan kaldıran “yıkıcı teknolojiler”, Rusya – Ukrayna savaşında da kendini gösterdi. Öncesinde Suriye, Libya ve Karabağ savaşlarında konvansiyonel zırhlı araçlar karşısında büyük başarı gösteren Bayraktar TB-2, Ukrayna cephesinde de yine oyun değiştirici bir aktör oldu. Çatışma başlamadan tedarik edilen bu sistemlerin, belki de savaşın gidişatını değiştiren bir faktör olarak göreceğiz.

Ukrayna’nın tek başına aldığı bu tedarik kararı nihayetinde tek başına yeterli değil, fakat görülüyor ki Türkiye ile yaptığı bu stratejik partnerlik, savunmada bazı şeylerin değiştiğini de gösteriyor. Öyle ki; pandemi döneminde hammadde başta olmak üzere, ara mamul ve birçok yedek parçanın sektörel bazda tedariğinin imkansızlığı, devletleri alternatif lojistik rotalarına mecbur bıraktı. Avrasya özelinde önemli bir güzergâh olan Türkiye ise Çin karşısında bu avantajı kullanmaya başladığı gözüküyor. Savunma sanayi ihracatında hem platform hem de ara mamullerde kayda değer artışların, tedarik zincirinde Türkiye’nin yeni aktör olduğunun bir göstergesi.
OCCAR özelinde ise; A400M projesinin bir partneri olan ülkemiz, kendi payına düşen kısmı yapmış ve tüm uçakların teslimi Hava Kuvvetlerimize yapılmıştır. Fakat tek bir projeye dahil edilmesinin ötesinde, ülkemizin yukarıda da belirttiğimiz nedenler dahilinde partnerden öte bir üye olarak OCCAR’a dahil edilmesi, AB’nin içinde olduğu bu durumdan kurtulması için bir çözüm olabilir. Savunma sanayi proje maliyetlerini düşüren ve nitelikli üretim konusunda son senelerde uzmanlaşan Türkiye, OCCAR ile “Kazan – Kazan” bir senaryoda masaya oturması ortak güvenlik kapsamında mantıklı olacaktır.


Muzaffer Ünsaldı | SAHA İstanbul Kurumsal İletişim ve Marka Yöneticisi