Per Aspera Ad Astra (Zorluklardan Yıldızlara)

Uzaya çıkma ve ona hâkim olma yarışı Soğuk Savaş öncesinden, 1955’lerden beri devam etmektedir. O dönemde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) arasında devam eden uzay yarışı, bugün çok kutuplu dünya düzenine de uyarak, genele yayılmış oldu. ABD’li astronot ve SSCB kozmonotlarının uzayda diğerlerinden önce ilk faaliyeti yürütmesi üzerinden ilerleyen popüler uzay yarışının arkasında, bunun ötesinde bir sanayileşme hareketi var. İkinci Dünya Savaşı’ndan büyük kayıplarla çıkan bir dünyada, savaştan çok kısa bir süre sonra ortaya konulan uzay vizyonu gerçekten büyük bir hedef. Bu hedefe ulaşmak için yapılması gerekenler de temel bilimlerden, ileri veya katma değerli teknolojilere kadar geniş skalada bir planlamayı da içeriyor. Planlı ve hızlı gelişimi sırtlayan bu iki ülke, şu an sivil alanda da kullandığımız birçok teknolojinin temelini de bu dönemde atmış oldu. Buradan çıkarımla, Türkiye olarak uzayı hedeflemek aslında Milli Teknoloji Hamlesi vizyonumuzla örtüşen bir stratejidir. Cumhuriyetin kuruluşunda büyük zorluklara rağmen atılan sanayileşme adımları, bugün ortaya koyacağımız iradeyle yıldızlara ulaşacak.

 

Kamu – Özel Sektör Ortaklığı

Günümüze kadar tüm hatlarıyla devlet elinde olan uzay yönetiminin, günümüz dünyasında uygulamada yetersiz kaldığını görüyoruz. ABD’de dahi NASA eliyle çoğunlukla devlet bağdaşığı şirketlere yaptırılan uzay görevleri, artık SpaceX ve SNC gibi şirketlere devredilmeye başlandı. Earth2Orbit kurucusu ve CEO’su Susmita Mohanty; “Özel sektör, uzay araştırmalarının ve sivil uygulamalarının geleceğini şekillendirmede devlet kurumları kadar önemli bir rol oynayacaktır.” diyerek, uzayın inşasının kamu – özel sektör iş birliğiyle yapılacağının sinyalini vermişti. Sürecin yürütülmesinde de devletin tek başına bu rolü üstlenmesi, çağdaş yönetişim uygulamalarında mümkün olmayacaktır. Ülkemizde ise daha yeni gündeme gelse de Türkiye Uzay Ajansının (TUA) kurulması ve organizasyonel olarak aktif bir ajans olması faydalı bir ilerlemedir. “İstikbali göklerde aramamız” genç Cumhuriyetimizin ilk yıllarından beri bir ilke olsa da geçen seneler içinde akamete uğramış bir alandır. 80’lerden itibaren kurulan savunma sanayii şirketlerimiz, Savunma Sanayii Başkanlığımız ve savunma ve havacılık kümelenmelerimizin ekosistemleri Türkiye’nin de uzay stratejisinde bir oyuncu olmasına büyük katkı sağlayacak yapı taşlarıdır.

Yapılan çalışmalarda uzayın, devlet stratejisinin bir parçası olarak ortaya konduğu vizyonda dört ana öngörü öne çıkıyor:

  • Güvenlik bağlamında uzay, ulusal güvenliğin geleceğini belirleyen bir faktör olacak,
  • Sanayi tarafında, teknolojik yeniliğin hızını arttıran bir katalizör olacak,
  • Devletler arası iş birliğini zorunlu kılan bir konu olarak hükûmetlerin karşısına çıkacak,
  • Şeffaflık, müştereklik ve barışı sağlama gibi normlara bağlı kalmak, uzay yönetiminin gelişiminde kilit rol oynayacak.

Yukarıda öngörülen ve gelişimin temelini oluşturan değişkenlerin sağlanmasında devletin özel sektörle bazı hususları da yerine getirmesi gerekmektedir. Devletlerin, yeni teknolojileri geliştirirken eşsiz, sürdürülebilir ve çift kullanımlı olmasına dikkat etmesi gerektiği söylenmektedir. Uzayda gelişimin mihenk noktaları temel bilimlerin geliştirilmesi, ileri mühendislik uygulamaları ve tüm bunların doğru yönetilmesidir. Sürecin yönetiminin devlet erkinin elinde olması, diğer paydaşlarını sevk, idare ve yönlendirmesiyle olacaktır. “Uzay Yönetimi” olarak özetlememizde bir sakınca olmayan bu sistemler bütününde devletin ve koordinasyon için atadığı kurumun belli başlı idari yeteneklere sahip olması gerekmektedir. Devletin koordinasyonunda gerçekleşecek “Uzay Yönetimi”, üst düzey yönlendirme, politika üretme ve rehberlik etme, ihtiyaçların tespiti, Ar-Ge ve/veya satın alma ve nihayet uygulama, eğitim/donatım faaliyetlerini kapsamaktadır.

Devletin Üst Düzey Yetkilileri Tarafından Yönlendirme

Öncelikle ülkemizin uzayda da ulusal çıkarlarının olduğunu ve bunların anavatanımız gibi aynı kararlılık ve ciddiyetle korunması gerektiğini anlamamız gerekiyor. Bu vizyonun Cumhurbaşkanlığından başlayarak ulusal seviyede bir yönlendirmeye dönüşmesi önem arz etmekte. Tanımlanmış hedeflere doğru ilerlemenin izlenmesi için alınacak önlemlerin de TUA koordinasyonunda Kamu-Özel sektör partnerliğinde bir komisyon tarafından yönetilmesi doğru olacaktır.

Ayrıca, yeni uzay yeteneklerinin geliştirilmesi ve kullanılması konusunda bağımsız tavsiyelerde bulunmak üzere karma bir kurulun atanması devletin kendisi tarafından yapılabilir. Bu kurul ulusal uzay hedeflerine ulaşmak için araçlar ve yöntemler konusunda tavsiyelerde bulunmak üzere az sayıda seçkin uzmandan oluşabilir. İstihbarat toplama operasyonları, askeri operasyonlar veya ticari avantajlar için uzay yeteneklerinin kullanılması gibi yeni kavramlar hakkında araştırmalar yaparak bağımsız tavsiyelerde bulunabilir.

Devletin; politika üretme, rehberlik ve takip görevleri çerçevesinde, tüm partnerleriyle savunma başta olmak üzere tüm uzay faaliyetlerine güçlü rehberlik ve gözetim sağlamak için bir dizi organizasyonel sistemi kurması gerekmektedir. Buna ek olarak başkanlık düzeyinde odaklı bir ofisin, TUA ile koordinasyon halinde kurumsal mekanizmayı tamamlamakta büyük faydası olur. Böyle bir organizasyonun üç ana göreve odaklanması gerekecektir. Bunlar sırayla; ihtiyaçların tespiti, Ar-Ge ve/veya satın alma faaliyetleri, uygulama ve nitelikli personelin eğitimi. Uzay için ihtiyaçların tespitinde gereksinim sürecinin savunma tedarikinden çok farklı olmadığı fakat bazı noktalarda ayrılacağı aşikârdır. Ortak ve istihbari ihtiyaçların yanı sıra bireysel hizmetlerde doğacak ihtiyaçların da karşılanacak şekilde iyileştirmesi için çeşitli seçenekler düşünülmelidir.

Ulusal Güvenlik ve Çıkarlar

Uzayın ulusal güvenlikteki rolünün önemi artmaya devam edecektir. Askeri güçlerin faaliyet gösterdiği diğer ortamlarda olduğu gibi uzay şu an da dâhil, asla askeri varlıktan yoksun kalmayacaktır. Devletlerin çıkarları; sivil, ticari, bilimsel, istihbari ve ulusal güvenlik dâhil uzayda yatmaktadır. Bu çıkarların korunması Milli Güvenlik Stratejisine uygun olarak, askeri güçler tarafından yerine getirilecek bir ulusal güvenlik sorumluluğudur. Bunun sağlanması için de askeri birliklerin nasıl organize edileceği çalışma konularından biridir.

Sonuç olarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün devlet adamı dehasını uzayın yönetiminde bir kez daha görmüş oluyoruz. Onun tarihe mal olmuş sözü, “Yurtta Barış, Dünyada Barış”, uzay çağında da geçerliliğini koruyarak, medeniyetin ilerlemesi için gerekli çıkış noktasını oluşturuyor. Dünya devletlerinin uzay stratejilerinde başarılı olmalarının yolu, barışı devam ettirmek ve bunun için de müttefiklikler ve partnerlikler kurmaktan geçiyor. Bizlere ise ülkemizi, cumhuriyetin kuruluş ilkeleri doğrultusunda milli teknoloji hamlesini devam ettirerek zorluklardan yıldızlara çıkartmak kalıyor.

 

Muzaffer Ünsaldı | SAHA İstanbul Kurumsal İletişim ve Marka Yöneticisi