Çift kullanımlı ürünler hem askeri hem de ticari uygulamalarda kullanılabilecek potansiyeli olan ürün, yazılım ve teknolojileri ifade eder. Daha genel olarak, çift kullanım herhangi bir zamanda birden fazla hedefi tatmin edebilen herhangi bir ürün veya teknolojiye de atıfta bulunabilir. Bu nedenle, normalde yalnızca askeri amaçlarla hizmet etmesi için üretilen pahalı ve yüksek teknoloji ürünlerin sivil ve ticari amaçlara hizmet etmesi için de kullanılabilir.
"Çift kullanım ikilemi" ilk olarak, modern gübrelerle tarımda devrim yaratan ve aynı zamanda I. Dünya Savaşı sırasında kimyasal silahların yaratılmasına yol açan amonyak sentezleme ve seri üretim sürecinin keşfedilmesiyle ortaya çıktı. Kimyasal Silahlar Sözleşmesi ve Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması dahil olmak üzere uluslararası sözleşmelere ve antlaşmalara da bu dönemden sonra konu olmaya başladı. İkinci Dünya Savaşı’nı takiben ihtiyaç duyulan düzenleme ve teknolojiler neticesinde, ordu ve sivil piyasaya yönelik iki ayrı Ar-Ge ve üretim endüstrisi ortaya çıktı.
Köken olarak çift kullanım kavramı 80'lerde “çift kullanımlı ürün ve teknolojilerin” uluslararası transferleri yoluyla silahların yayılmasına ilişkin endişeler bazı ulusal kontrol rejimlerinin kurulmasına yol açtı ve 1995 yılında çift kullanımlı ihracat kontrollerine ilişkin Avrupa’da bir mevzuata çalışıldı. Mevzuat, kavramsal olarak teknoloji pazarının ve üretim sistemlerinin küreselleşmesine yönelik mevcut eğilimlerle bağlantılı olarak nasıl ortaya çıktığını gösterir. Küreselleşme ile bilişim, iletişim ve elektronik gibi sektörlerde ticari teknolojilerin hızlı gelişimine ayak uydurmak için ulusal Araştırma ve Geliştirme (Ar-Ge) çabalarının artık yeterli olmadığı askeri alanda da (siyasi ve stratejik düzeydekilere değinmeden) bazı sonuçlar doğurmuştur. Ulusal ekonomilerin (ve pazarların) küresel düzeyde bütünleşmeye doğru ilerlediği bir zamanda, Batılı orduların bile diğer ülkelerde geliştirilen ve bazen sivil kullanım için tasarlanmış teknolojilere giderek daha fazla güveniyor olması şaşırtıcı değildir. Böyle bir bağlamda, çift kullanım kavramı “statik” anlamını (askeri teknolojinin yayılması üzerindeki kontrol) kaybetti ve “dinamik” bir anlam kazandı (hem sivil hem de askeri ihtiyaçları karşılamak için tasarlanmış teknolojilerin geliştirilmesi).
Özellikle Soğuk Savaş esnasında artan teknolojik ihtiyaç Ar-Ge çalışmalarını artırırken, 90’ların ortasından itibaren savunma giderleri ile silah geliştirme çalışmalarına ayrılan bütçelerin kesintiye uğraması, bugüne dek ayrı ayrı ilerlemiş bu iki endüstrinin kesişiminde “dual-use”, yani ordu ile sivil sektör arasında “çift kullanım/çoklu kullanım” teriminin öne çıkmasını sağlamıştır. 90'lı yıllarda, özellikle Batılı ülkelerde, sözde "askeri teknoloji devrimi" sonucunda askeri örgütlerin karşılaştığı sorunlara uygulanabilir bir çözüm sunmak için "çift kullanım" kavramı yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Değişen uluslararası bağlam, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra, yeni çatışmalar ve yeni güvenlik tehditleriyle başa çıkmak tüm Batı Silahlı Kuvvetleri için bir meydan okuma olmuştur. Bazen bir kavram çok geniş bir şekilde kullanıldığında, "çift kullanım"ın anlamı, "çift kullanım politikaları" olarak etiketlenen teknoloji politikaları kadar belirsiz hale geldi.
Günümüzde savunma sanayiinde yapılan Ar-Ge faaliyetleri sonucunda sağlanan fayda, teknolojik yetenek ve bilgi birikimi, sivil ticari alanda da değerlendirilerek, ülkelerin bilim ve teknoloji altyapısının ileri noktalara taşınmasına olanak sağladı. Firmalar çift kullanım sayesinde sivil sektöre de ürünler hazırlayabiliyorlar. Öyle ki, savunma pazarında rekabet edebilirliği yüksek olan devletlerin yalnızca savunma alanına yatırım yapmakla kalmayıp; bunun ötesinde geniş sektörel yatırım altyapısı, bilim ve teknolojik gelişmeler, çift kullanımlı ürün yelpazesinin genişlemesi, diğer sektörlerin beslenmesi gibi birçok farklı alana katkıda bulunmaya yönelik çalışmalarına devam ettiğini görüyoruz. Diğer yandan, dünyanın en elit orduları da dahil olmak üzere, savunma sanayiinin sivil temelli teknolojilere bağımlılığının her geçen gün daha da arttığını söylemek mümkün. Pek çok kurumsal şirket robotik, büyük veri, sentetik biyoloji, üç boyutlu yazıcılar gibi teknolojilere yatırım yapıp, Ar-Ge süreçleri yürütürken, bunların savunma sanayiinde de değerlendirilebileceğinin bilincinde.
Çift kullanımda en ideal alan askeri ve ticari ihtiyaçların örtüştüğü müşterek yönetilebilen noktalardır. Tamamen askeri ihtiyaçları karşılamak için kurulan ArGe ve üretim tesisleri, sivil kullanım ihtiyacına yönelik üretimi de karşılayabilir. Bunun iyi örneklerinden biri Almanya’da bulunan FGAN (Forschunggesellschaft für Angewandte Naturwissenschaften/Uygulamalı Bilimler için Araştırma Kuruluşu). Tamamen askeri ihtiyaçları karşılamak için kurulmuş olmasına rağmen, sensör, elektronik, sibernetik ve bilgi teknolojileri alanlarında üretiminin %10’luk kısmını buna harcamakta. Geri kalan çalışmaların tamamı sivil alandaki uygulamaları içermekte. Birleşik Krallık’ta da benzer şekilde askeri Ar-Ge harcamalarının yaklaşık %40'ı sivil araştırma laboratuvarlarına gidiyor. Burada konumlu DERA (Defence Evaluation and Research Agency) şu anda, Batı Avrupa'daki nükleer araştırmalar hariç, en büyük askeri araştırma kuruluşudur. DERA esas olarak askeri bir teşkilat olmasına rağmen, ticari alanda da geniş bir ArGe kapasitesine sahip. Fransa’da bulunan ve Avrupa genelinde askeri araştırma kurumu olan DRET (Direction des Recherches, Etudes et Technique) özellikle askeri kullanımda yüksek standartları karşılamak için geliştirdikleri; karmaşık sistem entegrasyonu için bilgi işlem araçları ve modelleme & simülasyon ekipmanları, yapay zekâ ve sinir ağları, robotik endüstriyel üretim sistemleri ve kompozit malzeme işleme & şekillendirme gibi en yüksek çift kullanım derecesine sahip kritik teknolojileri sivil sektörde de kullanılmaya başladı.
Türkiye’deki Örnekler
COVID-19 salgınının en şiddetli şekilde hissedildiği 2020’nin Mart ayında savunma sanayiimizin önde gelen firmalarının deneyimlerini, sağlık alanında somut sivil teknolojik çıktılara dönüştürebilme becerileridir. ASELSAN, BAYKAR, BİOSYS ve Arçelik’in iş birliğiyle üretilip seri üretime geçirilen mekanik ventilatör cihazı ve bu yöndeki başka üretim çabalarının mevcudiyeti savunma sanayiimizin dikkatini çift kullanım konusuna çekmek konusunda bizler için motivasyon kaynağı oldu.
T.C.Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) tarafından savunma sanayii teknolojilerindeki dönüşümün yönetilmesi, teknoloji kazanımı çalışmalarının bütüncül bir yaklaşımla planlanması, takip edilmesi ve desteklenmesini hedefleyen Odak Teknoloji Ağı (OTAĞ) çalışmaları, Tespit/Teşhis Teknolojileri”, “Korunma Teknolojileri”, ile “Dekontaminasyon Teknolojileri” Odak Çalışma Grupları altında devam etmekte.
Savunma sanayii şirketlerimizden ASELSAN’ın yine çift kullanım kapsamında çalışmalarına hız verdiği ve mekanik ventilatör cihazı dışında farklı ürünler de çıkarma gayretinde olduğu bilinmektedir. Şirket savunma teknolojilerinde sahip olduğu deneyimle, halihazırda MR ve X-RAY cihazları ile taşınabilir X-RAY cihazları üzerinde çalışmaktadır. Hava Trafik Radar Sistemi (HTRS), SSB tarafından başlatılan proje kapsamında ASELSAN ve yerli alt yüklenicileri tarafından hayata geçirildi. Bununla birlikte, stratejik hedeflerine; “ASELSAN sivil alanlarda özgün ürünlerle yer alabilmek için sürekli teknolojisini yenilemek ve pazara yeni ürünler sunmak zorunluluğundadır” kısmı ekleyerek, bu doğrultuda yeni ürün ve çözümler geliştirerek çift kullanımlı ürünlere yeni teknolojiler kazandırmaya devam ediyor. ASELSAN bu kapsamda; Raylı Ulaşım ve Elektrikli Araç, Trafik ve Otomasyon Sistemleri, Enerji Sistemleri, Sağlık Teknolojileri, Sivil Telekom/Haberleşme Teknolojileri, Sivil Aviyonik pazarlarında özgün ürünlerle katkı sağlama hedefinde.
SSB tarafından özgün çekirdek ile milli işlemci tasarımı, çevresel arayüzlerin yerlileştirilmesi ve bu alanda ekosistemin büyütülmesi amacıyla çok çekirdekli mikro işlemci geliştirilmesi için “Yonca Projesi”, sivil ve askeri araçlara V2X haberleşme altyapısının kazandırılması amacıyla Karınca Projesi, ultra geniş bant haberleşme ile sürü sistemleri için göreli konumlandırmanın sağlanması ve sürü formasyonunun oluşturulması için Göksu Projesi çalışmalarına başlandı.
Geçtiğimiz haftalarda yaşadığımız deprem felaketinde ise bir kez daha savunma sanayi ürünlerimizin kendi alanları dışında kullanılabileceğini ve kritik rolünü görmüş olduk. ASELSAN firmamızın termal kameralarıyla enkaz altında kalan depremzedelerin izi sürülebildi. Aynı şekilde Güneş Enerjili Yerli Kamera Sistemi (GÜKAS) ile ulaşımı güç bölgelere yönelik gözetlemeye katkı sağladı. STM firmamızın geliştirdiği Duvar Arkası Radar (DAR) Sistemi ise arama kurtarma ekiplerine yön ve metraj tavsiyesinde bulunarak enkaz altında kalan en az 20’den fazla vatandaşımızın sağ olarak çıkartılmasına imkân sağladı. Havelsan firmamızın insansız sistemleri olan BAHA ve POYRAZ dronlarıyla gözetleme yaparken, sedye yerleştirilmiş BARKAN İnsansız kara aracıyla da yaralıların enkaz bölgesinden intikalini sağladı.
Afet anlarının en kritik ihtiyacı olan gözetleme ve iletişim hususlarında da savunma ürünleri kritik fayda sağladı. ASELSAN’ın geliştirdiği Jandarma Entegre Muhabere Bilgi Sistemi (JEMUS), bölgede kesintisiz ses ve veri haberleşmesi hizmeti sağladı. Farklı görevleri yerine getirebilen İHA’lar ile deprem bölgesi 7/24 gözetlenerek hem asayiş hem de arama & kurtarma çalışmalarına katkı sağlandı. BAYKAR TB2 ve AKINCI, TUSAŞ AKSUNGUR ve ANKA İHA’ları anlık görüntü ve bilgi toplama, haritalama, hasar tespiti ve iletişimine destek olurken, ALTINAY Kargo dronları ile tehlikeli ve erişilemez bölgelerdeki taşımaya katkı sağlandı. Afetten kurtulan vatandaşlarımıza TURMAKS Sahra Hastanelerinde ve TDU Savunma Şişirebilir Hangarlarında, ASELSAN üretimi Solunum Cihazlarıyla hasta bakım alanlarında destek olmaya, depremden etkilenen insanlarımızı yaşama tutundurmaya çalıştı.
Bunların bir yansıması olarak SAHA İstanbul, “Orman Yangınları, Deprem ve Afetler Komitesi” (ODAK) yapılanmasının çalışmalarına başladı. Kritik bir ihtiyacı karşılamak amacıyla ortaya çıkan “SAHA ODAK”; ülkemizde yaşanan farklı türdeki afetler ile mücadelede geliştirilebilecek yeni teknolojilerin veya mevcut teknolojilerin uyarlanmasına katkıda bulunmayı hedeflemekte. Bu bağlamda, savunma sanayisinin sahip olduğu kapasite ve yetenekler çerçevesinde; orman yangınları, deprem ve afetlerin önlenmesi, bunlarla mücadele edilmesi ile ortaya çıkan hasarların giderilmesinde kullanılması maksadıyla çalışmalar yapacak. Afetle mücadele konusunda teknolojik seviyenin yükseltilmesi, hayat kurtaran teknolojilerin geliştirilmesi, inovasyon kabiliyetinin artırılması için ülke çapında yürütülen projelere destek verecek. Bu konularda ilgili kamu, üniversite, araştırma merkezleri ve üye firmalar arasında iş birliklerini koordine ve organize etmeyi hedefliyor.