Çok kutuplu dünya ve devlet dışı aktörlerin savaş stratejisindeki başat rolü, uzun zamandır bilinen çoğu devlet doktrinini etkisiz kıldı. Geleneksel anlamda kabul gören birçok gerçeklik, başta alarak değişime uğradı. Muharebe sahasında hiçbir açıdan eşit olmayan tarafların başvurduğu gayrinizami askeri uygulamalar ve masa başında yürütülmeye çalışılan dengesiz uluslararası asimetrik tehdit olmak üzere psikolojik harp, politikalar, bu gerçekliğin hem sebebi hem de vekalet savaşı ve çok boyutlu savaş adlarını sonucu oldu.
Büyük devletler, bu gerçeklikteki değişimi fark etmiş ve harekete geçmiş olsalar da uygulamalar ve sonuçlar görecelidir. Konvansiyonel muharebe alanında ve değişen güvenlik algısı ışığında ise yeni nesil bir muharebe ortaya çıktı. “Gelecek Savaş” (Future War) adı altında somutlaştırılan ve kabul görmüş/alışılmış tüm muharebe yeteneklerinden ayrı bir görüş ortaya konuldu. Bu görüş ile ağır bürokrasiyi, tek bir modern organizasyonda toplayarak yeni silahlar ve bunları kullanmak için yeni yaklaşımlar ortaya konmak istendi.
Söz konusu yeni yaklaşımlar, özellikle “Ağa Dayalı Sistemler” (Network-Centric) ağırlıklı. Muharebe alanıyla ilgili ortak bir farkındalık sağlamak için bilgisayar ve iletişim ağı teknolojisinin kullanılmasının önemi vurgulanıyor. Eldeki şebekeyi korurken karşıt unsurda karışıklık yaratmak için siber ve elektronik harbe büyük yatırımlar yapılıyor. Bununla birlikte tüm bu yenilikler, uzun süredir ihmal edilen “elektronik savaşçılar” konusunda yoğunlaşmakta. Ağa dayalı sistemlerle desteklenmiş ve sahada sürekli iletişim hâlinde olan unsurlar öngörülüyor.
Bu unsurların zırhlı kara ve hava kuvvetleriyle birlikte muharebeye devam edebilmesi için sürekli hareket hâlinde olması gereği ortaya konmakta. Bunlara en güzel örnek olarak, modernizasyon hareketi adı altında Amerikan Ordusu’nun hizmet ağ programı gösterilebilir. “Orduyu, Tilki Deliğinden Merkeze Bağlayan Elektronik Sinir Sistemi” (WIN-T Programı) şeklinde lanse edilen sistemde birçok yeni teknoloji denense de yüksek teknolojili bir düşmana karşı hızlı muharebe ortamında çok hantal, güvenilmez ve savunmasız olduğu için yetersiz kalmıştır 1. Hızla değişen muharebe ortamına ayak uydurabilecek sistemlerin optimize edilmesinin, insan-makine birlikteliğinin çoğaltılması ve güvenilir hâle getirilmesiyle mümkün olacağı düşünülüyor. İnsan-makine ortaklığı sibernetik bilimiyle, benzetme yoluyla makinelerin çevreye adapte edilerek öğrenmesinin sağlanması ise özdevimli öğrenme (machine learning) kavramlarıyla ortaya kondu. Doğadaki karınca kolonileri ve kuşların akınması (flocking) gibi hayvan davranışına dayalı modeller inşa edildi. Geliştirilen modeller sonucunda ise kendi kendine örgütlenen ve sonuca varan yapılar düşünüldü. Bu ise günümüzde karşımıza ortaya çıkmasına izin veren, özörgütlenen sistemlerin ortak davranışını tanımlamak için kullanılır 2. Bilgisayar işlemcilerinin hızlanmasıyla ve özerklik artırıcı algoritmaların gelişimindeki hızlı iyileştirmelerle birlikte sürü zekâsı, sistemlerde daha çok kullanılır oldu. Bu sayede insan kontrolündeki her görevi yerine getirmek zorunda kalmadan, daha geniş bir işlem yelpazesini daha hızlı gerçekleştirmek artık mümkün. Sürü zekâsı kavramı için hava sistemleri gibi gelişmiş silah platformlarına yönelik asimetrik saldırılarda “sürü harbi” şeklinde kullanılabileceği endişesi duyulmaktaydı. Bu endişe, Suriye’deki Rus üssüne el yapımı silahlı drone saldırısıyla vücut buldu 3. Böylece gelecek muharebe alanının da neye benzeyeceği anlaşıldı.
Gelecekteki muharebenin tanımı, var oluşundan gelen belirsizlikler ve ortaya çıkan yeniliklerin mevcut yapıda test edilememesinden dolayı önemli zorluklarla karşı karşıyadır. Bu tehdit doğrultusunda savunma kaynaklarının planlanmasında ise eldeki yetersiz veriler ışığında yapılan değerlendirmeler yanlış olmaktadır. Kararların sürelerini uzatmakta, gelecek harbin algısında sorunlara ve sonucunda da karar alıcılara eksik ya da yanlış bilgi dönüşüne yol açmaktadır. Karar alıcılar, gelecek nesil çatışmanın gerekliliklerini karşılamak için her zaman muharebeye adapte olabilecek ağa dayalı sistemlere ihtiyaç çok sık gelen “Özörgütlenme” (self-organization) kavramıyla açıklanmaktadır. Özörgütlenme, bütünün tamamını oluşturan herhangi bir parçanın sahip olmadığı üst düzey özelliklerin ortaya çıkması anlamına gelir. Parçalar, yerel olarak yerel bilgiler doğrultusunda hareket eder ve harici kontrol gerektirmeden sağlanmış olur. Özörgütlenmenin en önemli unsuru olan “Sürü zekâsı” (swarm intelligence) ise savunma sanayinin odak noktasını oluşturmakta. Bireysel sistemler tarafından bilinmeyen “akıllı ve izanlı” davranışın duymaktadır. Bu bağlamda yeni nesil C4ISR platformları ve bilgi temelli silah sistemlerini göz önünde bulundurmak zorundadır. Potansiyel tehdidin eksiksiz bir şekilde ele alınması, ısmarlama/duruma özel (tailored) uygulamaların hayata geçmesi için gerekli teknolojik ve doktrine dayalı temeller sağlanmalıdır. Duruma özel uygulamaların vurgulanmasının sebebi; tarihin, harbin gelecekteki karakteri ile ilgili tahminlerin çoğu kez yanlış olduğunu ispatlamış olmasıdır 4.
Dünya Ekonomi Forumu’nda da (World Economic Forum) tartışılan geleceğin muharebe sahnesi ise şu şekilde resmediliyor: Stratejik düzeyde kararsız olan dünya geleceğinde, bir kısmı ve/veya tamamı robotlara bırakılmış savaş ortamının (dehumanization) sürdürülmesinin, toplum tarafından daha tolere edilebilir olacağı düşünülüyor. Ancak, harbi güvenli uzaklıktan yapmanın oluşturduğu teknolojik asimetrik etki, hedefin sivillere kaymasına zemin hazırlıyor 5. Teknolojik asimetrik etkinin bir diğer nedeni ve sonucu olan hatasız karar verme inisiyatifini makinelere bırakma fikri, hızlı karar vermeyi sağlarken bunun doğruluğu konusunda akıllarda soru işareti bırakıyor. İnisiyatifin makinelere bırakılması düşüncesinin moral ve etik tarafı daha çözülebilmiş değil. Burada teknolojinin hızlı ve ölümcül olacağı tezahür ediliyor.
Soğuk Savaş sonrası güvenlik algısındaki değişim, belirsizlik riskinin ve korkunun artması şeklinde ortaya çıkmıştı. “Hibrit” diyebileceğimiz Çok Boyutlu Muharebe (Multi-Domain Battle) gibi yeni gelişen muharebe ortamları, Yapay Zekâ, Uzay, Açık Deniz (Off-Shore), Kutuplar ve Siber alanlar, çatışma alanı genişlemesi sorununu ortaya koydu. Muharebe alanında katmanların artması, zaten çok kutuplu olan güç dengesinin çarpanlarını da çoğalttı. Konuyla ilgili olarak Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, siviller üzerine yapılan geniş çaplı siber saldırıların, elektronik harbin etkileri ve “Gelecek Savaşın Salvoları” olarak algılanmasının önemine dikkat çekti 6,7.
Genişleyen bu katmanlardaki tehditler, yeni stratejik kabiliyetlere ihtiyaç duyduğu gibi asimetrinin hızla değişebileceği beklentisi, devletleri risk almaya ve agresif davranışlarda bulunmaya teşvik etmeye başladı. Bu tip stratejileri kullanan devlet dışı aktörlerin oluşturduğu gri bölge ve harp alanındaki ahlaki dönüşüm ise diğer bir gelecek tehdit algısı şeklinde bugün karşımıza çıkıyor. Aynı şekilde, çok kutuplu dünyanın getirdiği teknolojiye daha rahat ulaşabilme yeteneği dolayısıyla silahlanma yarışı kontrolü, daha zor bir unsur hâlini aldı. Bu da savunma sanayini etkileyen teknolojileri geliştiren ülke sayısına doğrudan etki etti. Ayrıca, İnsansız Hava Araçları’ndaki (İHA) hızlı gelişmeler, saldırı ve savunma stratejilerinde de ciddi değişikliklere neden oldu. İHA’ların menzilleri arttıkça, nükleer güçler dâhil, caydırıcılık ve önleme avantajlarını kaybettiler. Mini/Mikro İHA sürüleri, yüksek teknoloji unsurları ucuz ve hızlı şekilde yok etme becerisine sahip olarak, muharebede ilk saldırıyı önledikten sonra ikinci saldırıyı yapabilme stratejisini de etkisiz kılmış oldular.
Sonuç itibarıyla, “Gelecek Savaş” denilerek çerçevelendirilmeye çalışılan kavram, sadece alışılmışın dışında olmasıyla değil, birbirinden farklı unsurların bir arada kullanılmasının da sonucudur. Belli bir tehdide karşı savunma planının yapılması hem yetersiz kaynağın yanlış kullanılmasına hem de güvenlik ihlallerine yol açacak ve ülke bekasını etkileyecektir. Nitekim fiziksel olarak mümkün olan (her) şeyin muhtemel olması, diğer bir tabirle “Muharebede her şey mübahtır.” yaklaşımının normatif hâle gelmesi ile sonuçlanmıştır. Sadece teknolojik anlamda gelişmiş olmak veya ekonomik ve politik tutarlılık (stabilizasyon), gelecekteki tehditle başa çıkmak için tek başına yeterli değildir. Küresel hegemonların yerlerini bölgesel güçlere bıraktığı bu geçiş döneminde, ülke bekasını ilgilendiren stratejik kararlarda savunma kaynakları yönetimi, ülke güvenliğinde kritik rol oynamalıdır.